10 işçiye mezar olan torun center’ın mimarı emre arolat, işçilerin mezarlarını da tasarlasın.
Aslında bu acı iş kazasıyla ilgili ne tek bir tivit göndermek ne de konu hakkında yazmak niyetinde değildim. Radikal Muhabiri Elif İnce’nin yukarıdaki tiviti konuya dâhil olmama neden oldu. Elif İnce ve Yaşar Adanalı ile buluşarak bu konuda konuşacaktık.
Buluşma saatine karar verirken akşamüzeri tivite konu olan Emre Arolat aradı. “Nerede buluşacaksanız, önce ofise gelin size durumu anlatayım” dedi. “Ofis olmasın ama dışarıda buluşacağımız yerde, Elif ve Yaşar da onay verirse olabilir.” dedim ve bunun üzerine Elif İnce’yi durumdan haberdar ettim.
Şahsen Elif ve Yaşar’a yazarken amacım olan biteni daha rahat ve Twitter kısıtlamalarının olmadığı bir ortamda tartışmaktı. Elif İnce ve Yaşar Adanalı’nın görüşlerini gerek yayınladıklarından gerekse Twitter paylaşımlarından biliyoruz. Görüşlerini dediysem iş kazalarındaki tasarımcı mimar sorumluluğuyla ilgili görüşlerinden bahsediyorum. Belki de söyleyeceklerinden ikna olacaktım.
Akşam 9’da Galatasaray’da bir kafede buluştuk. Yaşar Adanalı buluşmaya katılmadı.
Elif İnce buluşma sırasında birkaç kez Arolat’a “ben gazeteciyim, sizinle burada buluştuysam pozisyonumu bozamam” dedi. Oysa şahsen benim amacım Elif’in gönderdiği tiviti tartışmaktı. O tivit çok az gündeme geldi, buluşmanın çoğu Emre Arolat’ın sorgulanması olarak geçti. Oradan da Radikal’de “Torun Center’ın mimarı: Denetim firma insafına bırakılamaz” başlığıyla gördüğümüz söyleşi ortaya çıktı.
Bu durumda ben de Türkiye’deki bir mimarlık yayınının yöneticisi olarak olanı biteni olanca şeffaflığıyla aktarmak zorundayım.
Medya Etiği
Bugünlerde Türkiye’de bırakalım etiği, medyadan söz etmek bile zor. Mevcut iktidarın uygulamaları vatandaşları iki ayrı kutba doğru sert bir şekilde itti. Ancak bireyler bu kutuplara doğru ne kadar gittiklerinin kontrolünü yapmakta da karşılarındakinin ne olduğunu konumlarken titiz davranmakta da şahsi sorumluluğa sahipler. Biraz karışık oldu şöyle anlatayım:
“Bilsem manyak mıyım bineyim?”
Yukarıdaki Elif İnce’nin söyleşisinden Arolat’a ait bir cümle. Arolat aynen böyle kullandı, ancak bu görüşme hazırlıklı, randevulu bir söyleşi formatında değildi. Arolat, Ali Ağaoğlu gibi basın toplantılarında ya da orada burada bu tip sözleri bolca kullanan birisi olmadığına göre, etik olan bu sözü söyleşide vermemekti. En azından söyleşideki sadece bu cümle yayınlanmadan Arolat’a gösterilebilirdi.n
Aynı şekilde, sohbet arasında ve daha geniş bir bağlamın içinde dillendirilen “Zorlu inşaatında da 2 kişi öldü biri yüksekten düştü, biri atladı. Dünya normlarına göre övünülebilecek bir şey, yapılan iş çok olduğu için.” cümlesini söyleşide aynen kullanmak etik sorunlar barındırıyor.
Bu iş kazaları başka bir iktidar döneminde de olabilirdi. O halde bu tartışmaları başka bir formatta yapıyor olacaktık. Medyanın –arta kalan kısmının- üzerine düşen, popüler olma çabası yerine olan biteni tüm çıplaklığıyla objektif olarak kamuoyuna aktarmak olmalı.
Benim için mesele tam da burada başlıyor aslında. Biraz uzatarak ve daha geniş bir kapsamda ele alarak yazıyorum:
Ali Sami Yen ve Tekel’in Yıkımı
Ali Sami Yen Stadyumu’nun yıkılmasını açıkçası yanlış bulmuyorum. Bugün stadyumun gittiği yer doğru mu, iyi bir yeni yapı sahibi olduk mu? Emin değilim. Tekel Likör Fabrikası’nın yıkılması ise bence kabul edilebilir değil. İddia edildiği gibi sağlam bir yapı değilse olduğu yerde, altına bodrum katlar eklenmeden de yapılırdı. Mesele arsayı, daha fazla inşaat alanı için kullanmak bana kalırsa.
Ne olursa olsun Ali Sami Yen ve Tekel Likör Fabrikası’nın arazileri park olmalıydı. Mezarlıkları yeşil alan olarak saymazsak ve Osmanlı’dan kalan mirası bir kenarda tutarsak kilometrelerce yakında yeni park yok. Burada 50.000m2’lik bir park oluşturulabilirdi.
Arazide yükselen iki yapının geliştiricileri olan Viatrans Meydanbey ve Torunlar GYO’nun açıklamalarında sıkça “kent parkı” açıklamalarını görüyoruz. Sanıyorum geliştiricilerin ve mimarın aklında New York’taki Bryant Park modeli var. Türkiye’nin yapılaşma modeli gereği burada öyle bir parkın ortaya çıkma olasılığı yok. Olsa dahi tasarımın önce E5’e sırtını dayaması ve alanı trafikten arındırması gerekirdi. Hangimiz günde yarım milyon aracın, hem de 15m yüksekten geçtiği bir yola bakarak dinlenmek isteriz ki. Hayali kurulan Byrant Park, bizatihi trafikten yüksekte duruyor, arkasını kentin en önemli yapısı, NYC içinde göreceli çok alçak kabul edilecek New York Halk Kütüphanesi’ne yaslamış.
Esasında bir karşılaştırma yapacak olsak iddia edilen kent parkını Bryant Park’a değil, yıkılan Dünya Ticaret Merkezi’nin yerine yapılan yapıların açık alanlarına benzetmek yine göreceli olarak daha fazla mümkün. Kimse oranın kent parkı olduğunu iddia etmiyor mesela. Bizdeki durum kamusal açık mekân fakirliğimizin bir kez daha ortaya çıkmasından ibaret.
Kentin makro formu üzerinden, Belediye tarafından yapılan planlardan bağımsız bir not düşmek de isterim: Zorlu Center’dan başlayarak kuzey yönünde Büyükdere Caddesi boyunca yükselmenin zorunlu ve gerekli olduğunu düşünüyorum. Eski ve yeni Başbakan’ın yüksek yapı aleyhindeki söylemleri trajikomik görünüyor. Lakin Mecidiyeköy’de Quasar ve Torun Center’ın bulunduğu yerde yüksek yapının da son derece anlamsız olduğunu düşünüyorum.
GYO’lar
İş kazası kısmına gelmeden önce Türkiye’deki gayrimenkul sektörü profesyonellerinin çoğunun bildiği ama nedense çok az dillendirilen meseleye gelelim.
“Sermaye Piyasası Kanunu çerçevesinde, Sermaye Piyasası Kurulu tarafından düzenlenen gayrimenkul yatırım ortaklıkları, gayrimenkullere, gayrimenkul projelerine, gayrimenkule dayalı haklara ve sermaye piyasası araçlarına yatırım yapabilen, belirli projeleri gerçekleştirmek ya da belirli bir gayrimenkule yatırım yapmak amacıyla kurulabilen ve izin verilen diğer faaliyetlerde bulunabilen, gelirleri kurumlar vergisinden istisna tutulmuş sermaye piyasası kurumlarıdır.”
Cümlenin sonu oldukça açık. GYO’lar birer finans kurumu aslında. Ve yapamayacakları işlerden bizi ilgilendiren bir madde şöyle:
“c) Hiçbir şekilde gayrimenkullerin inşaat işlerini kendileri üstlenemez, bu amaçla personel ve ekipman edinemezler. Yürütülen projelerin kontrol işleri dahili olarak yürütülecekse bu amaçla istihdam edilen personel kapsam dışındadır.”
Yani mevzuat GYO ile müteahhittin ayrılmasını açık bir şekilde istiyor. Yaygın uygulamada ise müteahhitlik hizmetleri GYO’nun hâkim ortağının kurduğu başka bir inşaat şirketi üzerinden yürütülüyor.
Torun Center web sitesinde müteahhit ile ilgili bilgi yok ama büyük olasılıkla yüklenici Torunlar’ın bir başka inşaat şirketi. Müteahhitlerin profesyonelleşmesi inşaat yapma niteliğini geliştirecektir kuşkusuz ve bu paragrafta anlatılan durum profesyonelleşmenin önünde önemli bir engel.
Kazanın Sorumlusu Nasıl Bulunacak?
Yeni bir İş Sağlığı ve Güvenliği yasamız var. Yasaya göre bir şirkette, boş bir ofiste, bir masada bir kişi dahi çalışıyor olsa iş sağlığı eğitimi almak ve gereken bürokratik işleri tamamlamak zorunda. Daha büyük ve tehlikeli işler için de geçerli olan aynı yasa bu hizmet, bürokrasi ve kontrolünün ödemesinin işveren tarafından yapılmasını sağlıyor. Tıpkı yapı denetiminde olduğu gibi…
Yani Torun Center inşaatının –kanuni bir zorunluluk olarak da- bir iş güvenliği şirketi var, hizmet alınmış ve bunun da ödemesi Torunlar GYO tarafından iş güvenliği şirketine yapılmış durumda. Tıpkı yapı denetim gibi.
Yapı Denetimle İş Güvenliği Meselesinin İlgisi Ne?
Çok ilgili: Yapı denetiminin ayrıntılı bir mevzuatı var. Mevzuata göre yapı denetim hizmetinin maliyeti –inşaatın süresine göre değişmek koşuluyla- “Yapı Denetimi Hizmet Bedeline Esas Oranlar Cetveli” üzerinden hesaplanıyor.
Ödeme yine işveren tarafından yapılıyor ve bu ödemenin kanunda belirtilen tutar kadar yapılması kesilen fatura ve banka hesapları üzerinden kontrol ediliyor. Yani tıpkı iş güvenliği meselesinde olduğu gibi işverenin ödediği ücretle yapı denetim firması inşaatı kontrol ediyor.
Sonra ne mi oluyor? Yine bütün inşaat sektörünün bildiği gibi pratikte yapı denetim için faturalı ve banka üzerinden yapılan ödeme elden işverene teslim ediliyor. Bu uygulama son derece yaygın ve suç işleme konusunda toplumsal bir mutabakat var.
Peki, Çözümü Var mı?
Var demek pek kolay değil. Şunu önermek elbette kolay: Yapı denetim ve iş güvenliği için işverenlerin ödeyecekleri bedeller bir havuza yatırılsın. BDDK ya da SPK benzeri kurulacak bir inşaat üst kurumunun yetki vereceği, gerçekten yetkin ve donanımlı şirketler yine bu kurumun ataması ile (işverenin seçimi değil) inşaat ve iş güvenliğini denetlesin.
Bu olanaksız bir uygulama değil. Ancak bu yapıldığında inşaat sektörü durur. Bugün Türkiye’nin içinden geçtiği inşaat endüstrisi ağırlıklı ekonomik büyümede de kimsenin bunu kabul etmeyeceği oldukça açık sanırım.
İş Güvenliğinden Mimar Sorumlu mu?
Yukarıdaki sorunun doğrusu “İş güvenliğinden tasarımcı mimar sorumlu mu?” Basit nedenleri var: İnşaatın şantiye şefi, proje yöneticisi hatta iş güvenliği uzmanı mimar olabilir. Bu nedenle tasarımcı kelimesini kullanmadan soruya cevap aramak tartışma zemini sabitlemeyi olanaksızlaştırıyor.
Star Mimar Sorumluluğu Nedir? Var mıdır?
Yaşar Adanalı Arkitera’daki köşesinde Metsan Lexus şantiyesindeki kazayla ilgili olarak Libeskind’e sorduğu soruları sıraladı. Libeskind’in ofisine soru göndermedim ama Twitter’dan bu konuda çok mesajım oldu. Kartal’daki bu gayrimenkul geliştirme projesinin lansmanına Daniel Libeskind bizatihi katıldı. Ancak güncel mimarlığı takip eden her mimar tasarımlara baktığında bu işte bir absürtlük olduğunu düşünmüştür sanıyorum.
İşte tam bu noktada gayrimenkul geliştirmede sadece “star” olduğu için isminden yararlanılan bir mimardan bahsedebiliriz. Yaşar Adanalı’nın soruları ve bu sorulara Libeskind ofisinin verdiği cevaplar da bunu destekler yönde.
Libeskind’in durumunu Emre Arolat’a aynen tahvil edebilir miyiz? Hiç sanmıyorum. Emre Arolat ve EAA’yı buradaki projeleri tasarladığı için gelecek eleştirilere ben de katılırım. Gerçekten hiç kimse çizmese burası orada 50.000m2’lik bir park ortaya çıkabilirdi.
Lakin Emre Arolat’ı tanıyoruz. İş güvenliği konusunda Libeskind örneği ile Torun Center örneğini yan yana getirmenin de açıkçası hileli bir davranış olduğunu düşünüyorum.
Krizlerden Öğrenmek Mümkün mü?
Torun Center vakası EAA ofisi ve Emre Arolat’ın geçirdiği 3. büyük iletişim krizi diyebiliriz. İlk ikisi birbiririyle bağlantılıydı. Mimarazzi ve Zorlu Center’ın açılışı. Üçüncüsü de Torun Center’daki kaza oldu.
Mimarazzi’nin en azından EAA için olumlu yönde dönüştürücü bir rolü olduğuna kuşkum yok. Zorlu Center Emre Arolat ARKIMEET’te 4 saat anlatmış olsa da bazı açılardan hep kapalı bir kutu olarak kalacak. Ancak EAA’nın Torun Center kazasından da öğrenerek çıkacağına kuşkum yok.
Güçlü Mimarlık Ofislerine İhtiyacımız Var
Bugün önemli projelerin çoğu yabancı mimarlar tarafından tasarlanıyor. 10 sene önce “böyle böyle olacak” denen olumsuz tablonun tam da içindeyiz. Güçlü mimarlık ofislerine ihtiyacımız var.
Elbette hata varsa mimarları eleştirmeliyiz, tasarımcılar elbette her işi tasarlamamalı. Ancak tasarımcıyı hiç de sorumlu olmadığı alanlardan, asansörün güvenliğinden, koğuşların niteliğinden sorumlu tutarak adeta linç etmek oldukça sorunlu.
Yine Medya
Amacım konuyu dağıtmak değil ama bu zaten doğası gereği dağınık bir yazı: Trump Towers da Quasar ve Torun Center kadar sorunlu bir yapı. Doğan Grubu’nun en keskin yayını Radikal’de ne Elif İnce imzasıyla ne de başka bir imzayla yazı yok.
Meseleleri kişileri veya kurumları hedef tahtasına oturtarak çözmemiz olanaksız. Daha iyi bir imar yönetişimine sahip olmak için neler yapmalıyız üzerine kafa yormaya devam edelim.
Son Not
Emre Arolat söyleşide bu benim bildiğim en iyi şantiye diyor. Ben şantiyeleri bilmiyorum iyilerden birisi olduğuna eminim. Türkiye’de geliştirici olsun mimar olsun büyük aktörler elbette örnek olsunlar ama bu büyük aktörlerin Türk inşaat piyasasının çok çok küçük bir kısmını oluşturduğunu unutmayalım.
Büyük tabloda işçiler SGK’sız, iş güvenliği eğitimi olmadan; ana yükleniciler, taşeronlar büyük oranda kara ekonomi içinde; inşaatlar kaçak ya da alengirli çeşitli numaralarla yapılıyor. Tüm bunları yukarıdan regule etmesi gereken imar yönetişimi ise bitik.